“ALL-IN- Her Şey Dahil” Hayaller!
…Uzun bir çalışma yılından sonra “ALL-IN/ Her Şey Dahil bir tatil hayali kuran turistlerle, ALL-IN/ Her Şey Dahil otellerde çalışanların hayalleri” keskin bir bıçakla ikiye bölünüyor. Yönetmen Volkan Üce, bu keskin ayrımı, toplumsal yaşamın küçük bir örneği olan ALL-IN otellerdeki gösterişli tatilin arka planından aktarıyor. Üce, farklı kişilikler ve farklı hayallerle, Antalya’da bir ALL-IN otelde işe başlayan İsmail ve Hakan’ın kişisel hayallerinin ve kimliklerinin her şey dahil sisteminde nasıl değiştiğini; yerinde, bizzat çalıştıkları Nashira Resort Oteli’nde çektiği belgeselle anlatıyor…
2017 Yılında ilk belgesel filmi “Displaced” ile özellikle Belçika ve Hollanda’dan 3. kuşak Türk gençlerinin Türkiye’ye ters göçünü; yaşadıkları kimlik sorunsalı ile birlikte ele alan Belçikalı Türk Yönetmen Volkan Üce, “ ALL-IN-Her Şey Dahil” isimli ikinci belgeseli ile yine dikkatleri üzerine çekti. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi belgesel film ödülünü alan ALL-IN ile Yönetmen Volkan Üce, her şey dahil otelleri farklı bir kadrajdan yansıtıyor seyirciye. Uzun bir çalışma yılından sonra “ALL-IN/ Her Şey Dahil bir tatil hayali kuran turistlerle, ALL-IN/ Her Şey Dahil otellerde çalışanların hayalleri” keskin bir bıçakla ikiye bölünüyor. Yönetmen Volkan Üce, bu keskin ayrımı, toplumsal yaşamın küçük bir örneği olan ALL-IN otellerdeki gösterişli tatilin arka planından aktarıyor. Üce, farklı kişilikler ve farklı hayallerle, Antalya’da bir ALL-IN otelde işe başlayan İsmail ve Hakan’ın kişisel hayallerinin ve kimliklerinin her şey dahil sisteminde nasıl değiştiğini; yerinde, bizzat çalıştıkları Nashira Resort Oteli’nde çektiği belgeselle anlatıyor. Volkan Üce, ikinci belgesel filmi olmasına rağmen, belgesel film tekniğini de geliştirerek, gerçek olaylar ve kişilerle çektiği filmle aynı zamanda uzun metrajlı kurgu bir sinema filmi tadını yaşatıyor seyirciye. 20 Ekim’den itibaren Gent Film Festivali’nde gösterime girecek olan ALL-IN/Her Şey Dahil Belgeseli hakkında Antalya Altın Portakal Film Jurisi’nin; “Merkezine aldığı karakterleri derinleştirerek, özgünleşen; çalışma acısını, eşitlik arayışını, anlam kaygısını, kahramanlarının dünyasından taşırarak bir insanlık meselesi haline getiren ve incelikli diliyle bizi etkileyen bir film Her Şey Dahil (ALL-IN).” sözleri ile ödülünü teslim ettiği Volkan Üce ile Binfikir Düşünce Platformu okuyucuları için söyleştik.
Displaced belgeselinizden sonra şimdi de ALL-IN belgeseli ile başarılı bir çıkış yaptınız. Öncelikle nerden çıktı ALL-IN otellerle ilgili bir belgesel film yapma fikri?
Öncelikle bu film ALL-IN oteller ve bu tarz tatili anlatan bir film değil. ALL-IN otellerin turistler boyutu, otelcilik, tatil anlayışı boyutu belki başka filmlere konu olmuştur ama bence kimse bu otellerde çalışanların tarafından bakmadı bu ALL-IN turizmine. Açıkçası böyle bir ALL-IN otelde çalışan kuzenimin yaşadıkları beni biraz bu konuya itti. Kuzenim, çocukluğumdan beri hep Avrupa, Belçika ile ilgili meraklı sorular sorardı bana. Her yaz gittiğimde büyük bir ilgi ile “orada evler nasıl, arabalar nasıl, hayat nasıl” gibi sorular sorardı. Bu sorularında hep Avrupa’ya dair olumlu bir bakış, sempati vardı. Geçtiğimiz yıllarda birden bire bu sempatinin tam tersine döndüğünü, Avrupa ve Avrupalılarla ilgili son derece negatif ve olumsuz yargılara sahip olduğunu farkettim. Bu değişimin; çalıştığı ALL-IN otelde yaşadıkları ile, Rus, Avrupalı turistlerle deneyimleri sonucu oluştuğunu gördüğümde ise konu çok ilginç geldi bana. Yaşadığımız toplumsal sistemin küçük-kozmik bir örneği olan bu otellerin görünmeyen yüzünü, sunulan hizmetin arka planını ve buradaki insanın (çalışan) doğal yaşamını kameraya taşımak istedim.
Siz verdiğiniz röportajlarda, kendi hayatınıza dokunan hikayeleri ele aldığınızı söylüyorsunuz. Siz de ALL-IN otel müşterisi olduğunuz için mi, bu hikaye sizin de hayatınıza dokundu?
Aslında bu hikayede, ALL-IN otelleri toplumsal sistemin küçük bir örneği olarak ele aldım. ALL-IN otellerde, toplumsal hayatta var olan her şey var. Çalışanlar, tatil yapanlar, yemek, mutfak, ev yaşamı, eğlence, vs… Bu anlamda hayatın küçük kozmik bir parçası sanki. Burada benim filme konu aldığım İsmail ve Hakan’ın, ALL-IN otelde bir iş bulmak üzere kendi yaşadıkları kentten ayrılmaları, bu otelde tatil sezonu boyunca hem çalışıp hem orada günlük hayatlarını da sürdürürken, turistlerle kurdukları ilişkiler, onlara hem turistlerin hem de otel sisteminin bakışı,.. dikkate değer bir konu ve hemen hemen hepsi toplumsal yaşamımızda var olan şeyler. Örneğin Hakan’ın ALL-IN otelde yaşadıklarını, ben Belçika’da farklı bir şekilde yaşadım, yaşamaya devam ediyorum. Hakan çok okuyan bir genç olarak otelin Rus müşterileri ile Dostoveyski ya da Gogol’u konuşmak istediğinde, turistler onunla bu sohbeti yapmak yerine sadece kendisini aquaparkta kaydıraktan aşağıya itmesi ile ilgileniyorlar. Onlar, Hakan’a kendi edebiyatçıları ile ilgilenen bir otel çalışanı olarak değil, sadece oradaki ALL-IN otel çarkının mekanik bir parçası gibi davranıyorlar. Ben de zaman zaman Belçika’da benzer bir duygu yaşıyorum. Bazen Belçikalıların benim sadece pita ile shorma arasındaki farkı bilen kişi olduğumu düşündükleri gibi bir hisse kapılıyorum. Çünkü benimle ilk karşılaştıklarında kimliğimin sadece Türk mutfağı kısmı ile ya da mesela Türk olduğum için Türkiye politikası kısmı ile ilgileniyorlar. Sanki felsefe, edebiyat, sinema, sanat, Belçika’daki yaşam ya da akademik yaşam mesela, sanki bunlar bir Türk kökenli olarak benim ilgi alnıma girmeyen konularmış gibi davranıldığı oluyor. Tıpkı bu oteldeki İsmail ve Hakan gibi, benim de hepimizin de kimliğinin farklı farklı katmanları var. Ama bazen sade bir katmanı ile ilgileniliyor ve diğer katmanları yok sayılıyor. Bu anlamda bu hikayede benim kişisel yaşamıma dokunan öğeler var tabii ki. Ama şunu da eklemeliyim filmlerimde egzotik hikayeler sunmak istemiyorum zaten. Yaşanan, yaşama dokunan, benim yaşamıma da dokunan hikayeleri anlatmak istiyorum.
Filmle igili tanıtımlarda, bu gençlerin ALL-IN otelde çalışma süreci sonrası bir masumiyet kaybı yaşadıklarını anlatıyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
İsmail ile Hakan iki farklı karakter. Biri Antalya’da tatil sezonu bir iş bulma umuduyla Urfa’dan yola çıkan , diğeri İngilizcesini geliştirip Amerika’ya gidip sinemacı olmak isteyen iki farklı insan. İkisinin de kimliklerinin farklı katmanları var ama bu otelde onlar, sadece benzer kıyafetleri giyen, tek görevi turistleri memnun edecek hizmeti sağlamak olan, ALL-IN bir sistemin küçük birer parçası ve tek tip insanlar oluyorlar. Sanki bir makinanın dişlilerinden başka bir şey değil gibiler, onların dışındaki herkes için! Yüzlerce kilometre öteden otobüs yolculuğu ile bir otelde iş bulmaya geliyorlar ve daha otobüsten iner inmez, gözleri uykusuzluktan kan çanağı içindeyken, iş görüşmesine gidiyorlar. Geldikleri yerde bir hayatları, sevdikleri sevmedikleri, umutları olan birer insanken, hayallerini gerçekleştirmek için geldikleri ALL-IN otelde bir çarkın sadece küçük bir dişlisi oluveriyorlar. “Yıl boyunca çalıştım, biriktirdiğim parayla en kral tatili yapacağım” diyen insanların bazen absürd bazen anlamsız talepleri arasında hayatta kalmaya çalışıyorlar. Kimliklerinin diğer parçaları ile ilgilenen yok. Bu süreç değiştiriyor bu insanları. İlk geldikleri gibi dönmüyorlar memlektelerine. İkisi de farklı değişimler yaşıyor ve ilk geldikleri masumiyetlerini kaybediyorlar. Artık başka biri oluyorlar. Örneğin Urfa’dan gelen bu gösterişli otel yaşamını gördükten sonra artık Urfa’yı o kadar beğenmez oluyor. Ya da Amerika, Avrupa’ya naif bir hayranlığı olan bu naifliğini, saflığını kaybediyor. Yani bu süreç onların bu masum bakışlarını ellerinden alıyor artık.
Peki Filmdeki karakterler ve araştırma ve çekim sürecinden bahsedebilir miyiz biraz da? Kurgu bir film olmadığı için karakterler oyuncu değil, gerçek kişiler bunlar ve onları uzun bir süre otelde takip ettiniz. Bu süreci anlatır mısınız?
Evet. Bu bir belgesel film. O yüzden oyuncu değil bu kişiler. Onları gerçekten iş başvurusu yaptıklarında, otelde çalışmaya başladıklarında ve çalışma süreleri boyunca, nasıl çalışıyor, yaşıyorlarsa öyle çektik. Kurgu bir film değil ama bu gerçek, yaşanan hikayeleri bir sinema filmi tarzında çektik. Tabii böyle bir ALL-IN otel bulmak hiç kolay olmadı. Çünkü otelin her yerine giriş, çekim izni olması gerekirdi. İlk etapta görüştüğüm otel sahipleri bunun bir reklam filmi gibi olacağını düşünüp sadece otelin belli bölümlerini çekmemi, gösterişli kısımları sunmamı istediler. Uzun bir süre çekmek istediğim belgesel için, otelin her yerine girip çıkabileceğimiz, sorunsuz çekim yapabilceğimiz bir ALL-IN otel aramakla geçti. Nihayet Antalya’da Nashira Resort bu izni verdi ve 1 Nisan gibi çekimlere başladık. Ben, kameraman ve ve bir ses tekniyeninden oluşan 3 kişilik bir ekiple yaklaşık 40 günlük ama farklı farklı tarihlerde çekimler yaptık. 350 kişilik çalışanı olan son derece büyük, genellikle Rus turistlerin kaldığı bir ALL-IN otel burası. Bu otelde konaklayarak takip etmeye karar verdiğimiz kişilerin işe başvuru, çalışma, müşterilerle ilişkileri, yemek, uyku,… tüm süreçlerini kaydettik. Bu süreçte ALL-IN çalışanlarının, herkesin gözünün önünde ama nasıl tek tipleşerek, nasıl görünmezmiş gibi olduklarına da şahit olduk ve tüm bunları kameraya sinema teknikleri ile yansıtmaya çalıştık.
Volkan Üce:
Anvers Üniversitesi Siyaset ve Sosyal Bilimler alanında masterını tamamlayarak aynı üniversitede doktorasını yapan Volkan Üce, 18’li yaşlarından itibaren ilgisini çeken sinema dünyasına adım atmaya karar verir. 2000’li yıllarda Türk sinema filmlerinin Belçika’da gösterimlerini organize ederek başlayan sinema sevdası, bu süreçte tanıştığı Türk yönetmenlerin kendisine verdiği tavsiyelerle birleşince, içindeki sinema yönetmenini gün yüzüne çıkarmaya karar verir. 2017 Yılında çektiği ilk belgesel filmi “Displaced” ile özellikle Belçika ve Hollanda’dan 3. kuşak Türk gençlerinin Türkiye’ye ters göçünü; yaşadıkları kimlik sorunsalı ile birlikte ele aldı. Displaced Belgeseli, aynı yıl belgesel ve animasyon filmleri alanında önemli bir yere sahip Almanya-Dok Leipzig Film Festivali’nde gösterildi. Belçika’da çeşitli sinemalarda ve Flaman Resmi Radyo-Televizyon Kurumu VRT’nin Canvas kanalında gösterilen Displaced ile belgesel filmcilik alanına ciddi bir giriş yapan Volkan Üce, 2021 yılında ikinci belgesel filmi olan ALL-IN/Her Şey Dahil’i Fransız ve Hollanda Resmi Radyo-Televizyon kurumları yanında Canvas’ın desteği ile çekti. ALL-IN’in dünya prömiyeri Kopenhag CPH:DOX Belgesel Film Festivalinde yapıldı. Ardından Amerika Prömiyeri ise HotDocs Toronto Festivalinde gerçekleşti. Daha sonra İtalya, Romanya, Güney Afrika, ABD, Avusturya, Hollanda gibi ülkelerin önemli film festivallerinde gösterildi. 25 Eylül-1 Ekim 2021 Tarihleri arasında İsviçre- Zürih Film Festivali’nde 4 kez gösterilen ALL-IN belgeseli, 2021 Yılı Antalya Altın Portakal Film Festivali En İyi Belgesel Film ödülünü kazandı. European Film Avards-Avrupa Akademik Film Ödülleri için de ilk 15 belgesel film arasına girmeyi başaran ALL-IN belgeseli ile Volkan Üce, belgesel filmciliğinde kendine özgün uslubu ile dikkatleri çekmeye devam ediyor. ALL-IN, Belçika’da da 20 Ekim’den itibaren Gent Film Festivali’nde gösterime girecek.
ALL-IN daha fazla bilgi:
https://www.facebook.com/allindocu
https://www.facebook.com/events/1001537840701546
0 Yorum