KÜME
Version française de cet article: amoncellement
Foto: Müjde Paralı Van Gorp
Ömrümüz bölüne bölüne içine sıkıştığımız kümeler toplamı. Aile, akraba, şirket, mahalle, vatan, millet… Kesişen ve birleşen, birleştikçe birbirinin üzerinde daha çok hak iddia eden ve bir diğerini büyüdükçe korkutan kalabalıklar halinde, etimizin sınırlarını pergellerle çize kanata kanaya, bölüne çoğala…
Teras kapısına yığılan iç/dış terliklerden anlıyorum çoğalıyor yaz. Çocuklar terliklerini koşar adım, diğer tekini ayrı bir tarafa fırlatıp, bahçeye serdikleri oyunlardan sıkılmış, bu kez de evin odalarını yağmalamak için eve dalıyorlar. Bahçe yutuyor terliğin diğer tekini… Ah şu bahçeyi ne etmeli? Ben istemeden katıldığım bu oyunun değişmeyen ebesiyim. Zira düzen takıntım var. Eskiden yoktu. Sonradan oldu. Çiftler ayrılmaz, aynı hizada yan(a) yana dururlar. Bulduğum bütün tekleri birleştirince eve sesleniyorum “Sobe! Elma dersem çık, armut dersem çıkma!” Çoraplar da böyle. “Tekleri bulunmayan, olur a bir gün bulunur belki” isimli çorap sepeti çalışmam görülmeye değer. Diğer tekinden ayrı düşmüş çorapları gördükçe hüzün ve huzursuzluk kaplıyor beni. Nereye gider ki bunca çorabın diğer teki? Her evin olduğu gibi bu evin de kara deliği var. Sahi her evin kara deliği var mı? Yoksa ben mi yana yakıla delikli evlere yuva kuruyorum? Neyse ki delik, şimdilik sadece çorapları ve terlikleri yutuyor. Zira çocukları yutan evler gördüm. Kendimi daha önce sidik sarısına boyalı duvarlarının tam ortasına açılmış kara bir delikten kustum. O evin ne terası, ne bahçesi vardı. Apartman boşluğuna açılırdı pencereleri. Önümde gerinen dünya çöplük ve boşluktu. İçimden çok keskin bir ağrıyla geçti yeryüzü. Yüzünü görmedim. Mütemadiyen dinmeyen bir utançla yere baktımdı.
Şimdi kendi evimin terasının kapısında, anne-baba terlikleri çift halinde duruyor. Onlar büyük numara. Tek sıra, bir hizada ve disiplinli mutat hayatlarımıza. O mutattan çıkar, bir diğer tekini kaybedersek, valla dünyanın sonu gelir. Zaten neşe içinde koşup bahçeye ve dünyaya savrulmak çocuklara dair. Öyle olmalı yani. Biz aman ha, yörüngeden çıkmayalım. Yeter ki çiftler halinde evlerin kapılarında durup, dünyaya derin bir ağrıyla bakarken yine de, varsın sahte olsun, gülümseyelim. “Gülümseyin, çekiyorum!” Ay ne güzel çıkmışız şu nikah fotoğrafımızda. Nasıl aşkla bakmışız birbirimize. Ne vakit duvardan indirip içinde kaybolmak mümkün olan şu depoya fırlattık ki bu resmi? Hatırlamıyorum. Evin duvarlarını boyadığımız gün bahanemiz olmuş, artık aynı tutku ve sevinçle birbirimize bakmadığımızı bildiğimizden, fotoğrafı çerçevesiyle beraber duvardan indirip, boya kuruduktan sonra onu tekrar asmak yerine sessiz sedasız depoya kaldırmışız. Zaten onca yıl sonra ne o öyle bayrak gibi nikah fotoğrafını duvara asmak? Artık neyin ilanı? Ama yine de fotoğrafı çerçevesiyle koymuşuz depoya. Herkes sınırlarını bilsin değil mi ya? Kendimiz dışında başka bir yığın şeye aitiz nicedir. Ömrümüz bölüne bölüne içine sıkıştığımız kümeler toplamı. Aile, akraba, şirket, mahalle, vatan, millet… Kesişen ve birleşen, birleştikçe birbirinin üzerinde daha çok hak iddia eden ve bir diğerini büyüdükçe korkutan kalabalıklar halinde, etimizin sınırlarını pergellerle çize kanata kanaya, bölüne çoğala… Bak şu altın rengi çerçevenin içinde duruyorum ben onunla. Gülümsemişim üstelik. Bir vakit gülümseyen bir Zehra varmış. Bir varmış, bir yokmuş. Develer tellal iken, annem beni tıngır mıngır…
Bahçeye çeviriyorum yüzümü. Bahçe benim iyiliğim. Çiçekli minderlerle beraber her gün biraz daha geniş çimlere yayılıyoruz. Sürekli bahçeye ve yan yana diziliyoruz. Tespih imamesi ay. Sabır çekmeye oradan başlıyoruz. Hiç dokunmadan ayyyy yüzüne ama hep görerek hilal halini. “Gördüm ayı yay gibi, sıkıntılarım erisin yağ gibi.” Mutfak terasa taşınıyor azar azar. Karpuz dilimlerinin arasına buz koyduğumda anlıyorum çoğalıyor yaz. Buz ve karpuzun yanına beyaz peynir ekleyip ertesi gün iş günü olsa da bir tek atmaktan ve iki tekin bir çift etmemesinden de. Anlıyorum. Bu sıcaklarda zaten ne kimseye çift olabilirim ne de dördüncü okeye. Beni ve etimi bana bırakın bu yaz. Yaz çoğalıyor. İncecik bir rüzgar tenime değse ürperiyorum. Ay! Ben azalıyorum.
0 Comments