Nederlandse versie van dit artikel: De Hond die in het Turks huilde
Version française de cet article: Le chien qui pleurait en turc!
2010 yılında Binfikir gazetesinde yayınlanan “Milli köpeğimiz KANGAL’ın Türkçe sevdası” başlıklı yazısında Gent civarında kablo döşeme işinde çalışan Türk işçilerin kendi aralarında Türkçe konuştuklarını duyan komşunun köpeğinin, Türkçe konuşmaları duydukça acı acı havlaması anlatılıyordu. 4 aylıkken anavatanından kopartılıp getirilen köpek, büyüyünce de anadilini unutmamıştı.
Tramvayda “otur, otur” sesine irkildim. Orta yaşlarda bir bey tasmasını elinde tuttuğu köpeğine sesleniyor, hareket etmemesini istiyordu. Usluca, yerinden kıpırdamadan duran köpeğe sahibinin daha fazla talimat vermesine gerek kalmadı. Buralarda “Türkçe bilen köpek” görmek ilginçti. Belçika’da Türk tanıdıklarımdan köpeği olanları geçirdim aklımdan. Liste hiç de uzun değildi. Birkaç kişilik listedekilerin hepsinin de Türkiye’den geldiğini fark ettim. Türkiye’den yeni Brüksel’e taşınan Erol Günaydın hocamızın kızı Ayşe de daha bir hafta geçmeden Türkiye’de bıraktığı Kaşar’ı özlemeye başlamıştı. Belçika’da yerleşik Türkler arasında köpek besleme alışkanlığı olmadığı sonucuna vardım hemen. Acaba “sosyal paylaşım ağlarında köpek besleyenlerin bana özelden yazmasını mı istesem” diye düşündüm. Ancak görünen köyün pek de kılavuza ihtiyacı yoktu. Sokaklarında “köpeklere özel kaka yapma yerlerinin” bulunduğu, kedi ve köpeklerin “adam yerine konulup” günlük yaşamın bir parçası haline geldiği Belçika’da, biz Türklerin evcil hayvanlara mesafeli olduğunu fark etmemek mümkün değildi. Birden “Türkçe ağlayan köpek” döküldü dilimden. Yıllar önce Türkiye’den tıpta uzmanlık için Belçika’ya gelen Özkan’ın “Türkçe konuşmayı özledim” diyerek bizlerle hasretle buluşmasını anımsadım. Evet insanlar ana dilinde konuşmayı özlüyordu. Ya köpekler? Belçika’nın Gent şehrinde yaşamını sürdüren Emirdağlı Halk Ozanı dostum Fakı Edeer’in Kangal köpeğinin Türkçe özlemi ile ilgili yürekleri dağlayan yazısını bulmalı ve paylaşmalıyım hemen, “Türkçe ağlayan köpek” başlıklı pazar yazımı da böylece yazmış olurum diye geçti aklımdan. 2010 yılında Binfikir gazetesinde yayınlanan “Milli köpeğimiz KANGAL’ın Türkçe sevdası” başlıklı yazısında Gent civarında kablo döşeme işinde çalışan Türk işçilerin kendi aralarında Türkçe konuştuklarını duyan komşunun köpeğinin, Türkçe konuşmaları duydukça acı acı havlaması anlatılıyordu. 4 aylıkken anavatanından kopartılıp getirilen köpek, büyüyünce de anadilini unutmamıştı. Özetlemeye kıyamıyorum, Fakı Edeer dostumuzun otantik anlatımıyla aktarayım en iyisi:
“Flaman Bölgesi’nde kablo işçileri küçük bir köyde çalışmakta iken kendi aralarında Türkçe konuşuyorlardı. Sokaktaki bahçeli villa vari evden devamlı köpek havlaması duyuluyordu. Köpek huzursuzca devamlı havlıyor sanki bir tarafı acıyor gibi sızlanıyordu.
Kablo işçilerinden biri köy kökenli olduğundan yanındaki iş arkadaşına, ‘’gardaş bu havlayan köpeğin bir derdi var. Hem havlıyor hem sızlanıyor, belki ayağına diken battı veya bir tarafı çok acıyor”. Arkadaşı; “Ne biliyon len belki karnı aç” deyince diğeri “Niye bilmicem ben köyde çobandım, çoban adam eşeğinin, köpeğinin her halini bilir” diye cevaplar. Diğeri “Boşver kedi köpek lafı yapmayalım işimize bakalım” der ve işe koyulurlar. Pazartesinden cumaya kadar çalışırlar. Patronları cumartesi günü de çalışılacak diye emir verir. Cumartesi günü de çalışmaya gelirler. İş başlar, bir saat kadar sonra köpeğin olduğu evden bir adam elinde bira, meyve suyu, çeşitli meşrubatlarla çalışan işçilerin yanına gelir. “İyi günler iyi işler” diyerek elindeki meşrubatları işçilere takdim eder. İşçiler teşekkür ederler. Adam “Ben buraya neden geldim biliyor musunuz ?” diye sorunca işçiler hayır derler. Adam “Siz bu sokağa çalışmaya geleli benim köpeğim çok mutsuz” der. İşçiler “Biz ne yaptık senin köpeğine de bizi suçluyorsun” derler. Adam “Ben bu köpeği 4 aylıkken Türkiye’den getirdim. Şimdi bir yaşında. Siz bu sokağa gelince sizin Türkçe konuşmanızı duyup köpeğim huzursuz oldu. Getirsem onu biraz sever misiniz?” der. İşçiler, “Tabii neden olmasın” diye getirmesini isterler. Adam gidip köpeği getirir. Elinde ipi boynunda tasması ile. Köpek işçilere doğru gitmek için sanki can atarcasına atılır. İşçiler bakarlar ki Kangal cinsi çoban köpeği. Çoban olan, adama bağırır, “Bırak gelsin de onu sevelim. Bu cins Türkiye’nin en cins köpeğidir” diye seslenir. Adam köpeği bırakır. Köpek işçilerin yanlarına koşarak varır boyunlarına atlar. Onlarla oynamak ister, yatar yuvarlanır. İşçilerin gözleri dolar, köpeği sever okşarlar. Adama “Sen bize bırak bu köpeği şimdi işimiz var buradan bir yere ayrılmaz herhalde. İş bitince biz size getiririz” derler. Adam kabul eder. İşçiler çalışır Kangal yanlarında bekler. Bir hafta o sokakta çalışan kablo işçileri sahibinin izni ile her gün köpeği alırlar çalışırken. Yanlarından bir yere ayrılmadan onlarla bekler Kangal. Kangal’ın sahibi Kangal’ın ne kadar hisli bir hayvan olduğunu bu sebeple öğrenmiş olur. Anadolu insanı ne kadar vefalı ise demek ki hayvanları da o kadar vefalı.”
İyice düşüncelere dalmışım. Tramvayda, inmem gereken duraktan bir sonraki durağın adı anons edilince kendime geldim. Beyaz köpek ve sahibi daha önceki bir durakta inmişti. Köpeğin sahibi ile konuşmadığıma pişman bir şekilde yürüyerek evin yolunu tuttum.
18 Ocak 2015 tarihinde, Türkiye’de Cumhuriyet’ Gazetesi’nde yayınlanmış ve daha sonra Erdinç Utku’nun 4. kitabına isim olacak olan “Türkçe ağlayan köpek!” adlı pazar yazısı.
Ali Can
May 3, 2021 at 09:17
Okumuștum. Çok iyi bir çocuk kitabı da olabilir uyarlanırsa “Kangal köpeği nin özlemi” ismiyle.
Selamlar