Görmek istemediğimiz ölümleri saklayın!
Covid ile birlikte bizim için sadece birer rakamdan ibaret olanlar, birden gerçek oldu. Bütün acı dolu gerçekleriyle sanki daha somut, daha ağır, deyim yerindeyse, daha ‘canlı’ oldu: “Hayır, ölüm sadece başkaları için değil, bizim için de…” Her ne kadar içinde yaşadığımız toplum ve sistem var gücüyle bize bu insan yazgısına özgü ve kaçınılmaz gerçeği unutturmak istese de!..
Pandeminin bizi en çok şok eden yanlarından biri de ölümle ilişkimizi sorgulaması. Pek çok büyük felaket gibi, hep bildiğimiz ancak sakin ve tekdüze giden gündelik hayatlarımız içinde, bütün gücümüzle unutmak için çaba sarf ettiğimiz gerçeği, yüzümüze vuruyor: Hepimiz bir gün öleceğiz
Başka bir deyişle, teknolojik ve bilimsel gelişmeleriyle kendini bütün tehlikelerden koruduğunu sanan Batı, düşünülmesi imkansız olan ile yani ölümün sırıtan çirkin hayaletiyle karşı karşıya.
Pandemi ile birlikte, görünmeyen küçücük bir varlığın; yakınlarımızı, arkadaşlarımızı ve hatta kendi hayatımızı bizden alabileceği gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldık. Uzun zamandır ne savaşı, ne şiddeti ne de ölümü görmeyen biz Batılılar için oldukça şok edici bir durum bu. Zira İkinci Dünya Savaşı’nın bitişinden bu yana Batı, bütün şiddeti ve savaşları komşu bölgelere ihraç ediyor. Yugoslavya’nın dağılmasıyla patlak veren savaşlar dışında Avrupa, kanlı çatışmalar ve onların getirdiği şiddet dolu manzaraları görmezken, şiddet ve ölüm komşu bölgeleri kasıp kavuruyor. Çoğu zaman da bu felaketler bizi ilgilendirmiyormuş gibi kayıtsızca bakıyoruz..
Böylece Batı ülkelerinde şiddetten uzak, salgınlardan korunmuş, ölümün ve hastalığın kol gezmediği güvenli bir dünya algısı oluştu. Batı’nın ölümü, acıyı ve şiddeti, ruhsal ve coğrafi olarak ‘kendinden uzağa’ sürgün göndermesiyle, bu yanılsama daha da güçlendi. Daha basit terimlerle ifade edersek; “ölüm, acı, hastalık, şiddet asla bizim için değil, hep başkaları içindir” gibi bir yanılsama hakim oldu. Bu başkaları ise yaşlılar, zaten önceden hasta olanlar, Iraklılar, Suriyeliler,… Yani kısaca haber bültenlerinde ve röportajlarda kayıtsızlık içinde ölümlerini seyretmeye alışık olduklarımız, bizden olmayanlar!
Dün televizyonda Irak savaşı ile ilgili uzun bir röportaj seyrettim. Bitmek bilmeyen bir travma ve şiddet silsilesi ve dayanılması imkansız insanlık dışı manzaralar: bombalı saldırılarda parçalanmış vücutlar, toplu katliamlar, enselerine kurşun sıkılmış esirler, kafa kesmeler, hendeklerde ve cephelerde gömülmeyen ve çürümeye bırakılan gencecik insanların ya da çocukların cesetleri…
Demek ki yaşamın sunduğu olasılıklar içinde cehennem de varmış! Bu röportajı seyrederken bunları hatırladım. Ama bu cehennem bizden uzak meydana geldiği için çoğu zaman onlara kayıtsız kalıyoruz ve sadece birer rakam olarak kalıyorlar, aklımızda. Bu saldırıda 35 ölüm, şunda 70, diğerinde 150, ötekinde 300…
Covid ile birlikte bizim için sadece birer rakamdan ibaret olanlar, birden gerçek oldu. Bütün acı dolu gerçekleriyle sanki daha somut, daha ağır, deyim yerindeyse, daha ‘canlı’ oldu: “Hayır, ölüm sadece başkaları için değil, bizim için de…” Her ne kadar içinde yaşadığımız toplum ve sistem var gücüyle bize bu insan yazgısına özgü ve kaçınılmaz gerçeği unutturmak istese de!..
0 Comments