Salgından kurtulmanın tek yolu var: Aşı
Version française de cet article: Ni le virus ni la pandémie ni même le vaccin ne sont des faits nouveaux!
- Huzurevlerinin şu anki durumu aşının salgını yendiğinin kanıtı
- Astra Zeneca aşısı tromboza yol açıyor mu?
- Aşıların birbirinden farkı var mı?
- M-RNA aşılarındaki m/messenger- vücudumuza ne mesajı gönderiyor?
- Korona aşılarının uzun vadede yan etkileri var mı?
- Korona virüsü laboratuvarda mı üretildi?
- Bilim insanları böyle bir salgını bekledikleri için aşıyı da bulmaları uzun sürmedi
- Korona virüsü variyantları ile mücadelede aşı çok önemli
- Salgından kurtulmanın tek yolu var: Aşı
- Artık bu bir sır değil! Herkesin korktuğu ve uzmanların bir süredir uyarıları, gerçek oldu. Bitmek tükenmek bilmeyen, sağlığımızı yerle bir ve moralleri de alt üst eden, Covid 19 salgınında 3. dalgayı yaşıyoruz, artık. Hastanelerin acil servisleri tıklım tıklım, insanlar son yolculuklarına, sevdikleriyle vedalaşamadan, uğurlanıyor. Tek çare aşı. Tüm aşı karşıtlarına ve komplo teorilerine rağmen, bu sağlık krizini aşmak için aşı kampanyası hızlandırılmalı. Binfikir olarak, bu son derece karmaşık ortamda, tüm olup bitenin bir bilançosunu sunmak ve herkesin aşı ile ilgili sorularına cevap aramak zorunluluğunu hissettik. Bu amaçla CHU Saint Pierre Hastanesi Salgın Hastalıklar Bölüm Başkanı ve Belçika Aşı Komisyonu’nda bağımsız uzman olarak çalışan Doktor Charlotte Martin ile röportaj yaptık.
Belçika’da aşı kampanyasına, Pfizer aşısı ile huzur evlerinde yaşayanlar ve oradaki sağlık personelinin aşılanması ile başladı. Bildiğiniz gibi Astra Zenica aşısı daha sonra onaylandı ve bu durum sonradan pek çok problem ve güvensizliğe yol açtı. Belçika’nın aşı stratejisini değerlendirir misiniz?
İki şeyi birbirinden ayırmak gerek. Strateji derken; hangi aşının kullanılacağı ve önelikle kimlerin aşılanacağı önemli. Hangi aşının kullanılacağı konusunda bir öncelik belirleme hakkımız yoktu. Klinik test aşamasını tamamlayan aşılarla başlamamız gerekiyordu. Bu aşamayı tamamlayan ve Avrupa Birliği Sağlık Ajansı EMA’nın, aşılarla ilgili gönderdiği dosyaları inceleyebildik. Avrupa Birliği ülkelerinde EMA’nın onaylamadığı bir aşı kullanılamaz zaten. AB otoriteleri (EMA) tarafından aşılar onaylandıktan sonra, aşı üretimine ancak geçilebiliyor. Belçika’nın devlet olarak bu üretim sürecinde hiçbir yetkisi yok. Tek yapabildiğimiz, bu aşılarla ilgili dosyaları inceleyerek Belçika’nın bu aşıları kullanıp kullanmayacağı konusunda tavsiye vermek. Bu, kasım ayında gerçekleşti. Tüm dosyalara baktığımızda, Pfizer aşısının iyi bir aşı olduğunu gördük. Ancak bu aşıların 1. ve 2. test aşamalarıyla ilgili bilgiler vardı elimizde. Genellikle bu seçimi yaparken, aşıların yaklaşık 40 bin kişi üzerinde yapılan 3. test aşaması ile ilgili bilgiler elimizde olmaz zaten. Aslında aşılar tüm AB üyesi ülkeler için, AB düzeyinde ortak sipariş edildi ve siparişlerin ülkelerin nüfus oranlarına göre dağıtılması planlandı. Belçika, AB ülkelerinin nüfusunun %7,5’ğu kadar olduğu için, sipariş edilen aşıların %7,5’ğu Belçika için ayrıldı.
Huzurevlerinin şu anki durumu aşının salgını yendiğinin kanıtı
Pfizer ve Moderna aşıları aynı zamanda geldi, daha sonra Astra Zeneca. Pfizer ve Moderna aşıları için çok geniş ve çok farklı grup insanlar üzerinde testler yapılmıştı ve sonuçlar son derece iyiydi. Sonuçta aşılamaya toplumun korona virüsüne en dayanıksız kesimi olan grupla, yani huzur evlerinde yaşayan yaşlı nüfus ile başladık. Huzur evlerinden başlamakla ilgili olarak şunu söyleyebilirim: Bu grupla aşıya başlama kararında, ilk korona dalgasında bu grupta yaşanan acı sonuçları tazmin etmek düşüncesi hakim oldu. Bu duygusal kararı anlayabiliyorum. İkinci dalgada huzur evleri salgına daha hazırlıklı idi. Anında kapıları kapatma formülü ile virüsün yayılması çabucak önlendi. Bu açıdan bakarsanız, aşıya huzurevlerinden başlanması çok büyük bir ihtiyaç değildi. Stratejik açıdan bakıldığında; huzurevlerinde yaşayan yaşlılardan değil de evinde yaşayan, alışverişini, temel ihtiyaçlarını kendisi karşılayan yaşlılardan başlamak daha doğru olurdu diye düşünüyorum. Çünkü bu grup ikinci dalgada hastaneler ve yoğun bakım ünitelerini dolduran grup oldu. Aynı zamanda kapalı bir ortam olan huzurevlerinde aşıya başlamak, aşı stratejisinin daha kapsamlı bir düzeyde nasıl uygulanabileceğini görmek için de bir fırsattı. Huzurevlerinde aşı tamamlandığı için, bu grupta acil müdahale gerektiren bir durum olmadı. Artık ağır hasta olmuyorlar. Huzurevinden sadece 1 hastamız oldu. O da aşı olmayı reddetmiş bir hasta idi. Bu durum aşının işe yaradığının ispatı oldu.
Astra Zeneca ile ilgili olarak o zamanlar 55 yaşın üstündeki kişilerde bu aşının etkili olup olmadığını bilmiyorduk ve bu yüzden bekledik. İngiltere’de Asrta Zeneca aşısı kullanımı ile ilgili veriler elimize ulaştığında, 55 yaşın üstünde de etkili olduğunu anladık ve biz de bu yaş grubu için Astra Zeneca aşısını kullanmaya başladık.
Sizce Astra Zeneca aşısını 55 yaş üstündekilere kullanmaktaki bu tereddüt, kafa karışıklığı ve güvensizliğe yol açtı mı?
Evet, tabii ki. Çünkü insanlarda Astra Zeneca aşısı 55 yaş üstündekilerde etkili değilmiş gibi bir algı oluştu. Bu doğru değil ama o zaman bu bilgiye sahip değildik. Hiçbir zaman “Astra Zeneca aşısı, 55 yaş üstündekilerde etkili değildir” demedik. Sadece bu aşının 55 yaş üstündekilerde de etkili olduğunun teyit edilmesini bekledik. Bu salgın zamanlarında problemlerden biri de , tüm aktörlerin, (devlet, uzmanlar, medya) ultra-şeffaf davranmak zorunda olması. Ama bu ultra-şeffaflığın bir de öteki yüzü var. Tıbbi eğitimi olmayan medya mensupları, bu bilgileri yorumluyor ve herhangi bir filtre ya da ek açıklama olmadan, öylece sunuyor. Medya ham bilgileri öylece sununca toplum, biz doktorların günlük yaşamının bir parçası olan, belirsizlikle karşı karşıya kalıyor. Tıpta %95, % 98 emin olmak için yeterlidir. Ama insanlar %100 eminlik bekliyor. Tıpta böyle bir şey yok. Şeffaflığın avantaj ve dezavantajları var yani. Astra Zeneca’nın 55 yaş üstündekilerde etkili olup olmadığı konusu da böyle bir durumdu. Astra Zeneca aşısının 55 yaş üstündekilerde etkili olduğunu, İngiltere örneğinde görmeden, etkilidir, diyemezdik! Ama bu etkisiz olduğu anlamına da gelmiyordu sadece bu sonucu teyit etmek lazımdı ve bu teyit İngiltere’den geldi. Toplum şunu anlamalı; bizim için güvenli demek %100 demek değildir. Bir karar almak için bazen tüm bilgilerin bize ulaşmasını bekleriz, bazen de bu bilgi ulaşmadan da bir karar almak zorunda kalırız. Bilimde ve tıpta hiçbir zaman %100 güvence veremeyiz, sürekli aciliyet ve kesinlik arasında bir denge kurmaya çalışırız. Örneğin bir ilaç hastaların %98’ini iyileştirmiştir ve hasta doktora; “ bu ilacı kullanırsam %100 iyileşir miyim” diye sorarsa ona hiçbir zaman %100 iyileşeceği güvencesini veremeyiz.
Astra Zeneca aşısı tromboza yol açıyor mu?
Bu arada bir de pek çok AB üyesi ülke Astra Zeneca aşısını, kanda pıhtılaşmaya neden olduğu gerekçesi ile durdurdu. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
Bu ülkelerin kararında çoğunlukla medya baskısı etkili oldu. Bir haberde, Astra Zeneca aşısını durdurma kararı alan ülkelerin hepsinde yakın bir tarihte siyasi seçimlerin olacağı yazılıyordu. Fransa, Hollanda, Almanya. Sonuçta bu ülkeler EMA’nın aşı hakkındaki olumlu açıklamaları ile Astra Zeneca aşısını tekrar kullanmaya başladılar. Bana göre, Astra Zeneca aşısının, kanda pıhtılaşmaya neden olacağı hiçbir bilimsel kanıt yoktu zaten. Birkaç vakada görüldü ama kanda pıhtılaşma aşıdan bağımsız zaten sürekli karşılaşılan bir durum. 15 Yıldır doktorluk yapıyorum ve her ay kanda pıhtılaşma vakası ile karşılaşıyorum. Aşı olmayanlarda karşılaşılan kanda pıhtılaşma vakası, aşı olanlardan çok çok daha fazla. Bu anlamda Belçika Astra Zeneca aşısını durdurmamakla, çok mantıklı ve cesur bir tepki verdi.
Aşıların birbirinden farkı var mı?
Aşılar arasında farklar var mı? Örneğin tamamen hasta olmayı önleyen ya da hastalığın ilerlemesini veya hastalıktan ölümü önleyen gibi…
Hayır, çalışma prensibi aynı. Prensip şu; vücuda bir montaj broşürü-kılavuzu enjekte etmek. Haberci-mesajcı RNA aşısı aslında, vücuda virüsün tacını oluşturan bir proteinin nasıl yapılacağını anlatan bir kılavuz gibi çalışır. Korona virüs, taç demektir. Ama bu aşıdaki bu taç boş, içinde virüs yok. Hücrelerimizden ayrıldığında bağışıklık tepkisini tetikleyen bu taçtır. Vücudumuzun bağışıklık sistemi bu tacı, içinde virüs olan bir taç gibi algılar. Ama aslında içinde virüs yoktur. Haberci RNA vücutta tutunmaz, kalmaz, birkaç saat içinde vücut tarafından yok edilir. Pfizer ve Moderna bu şekilde Haberci-RNA aşılarıdır. Haberci-RNA vücutta dolaşmaz, aşının yapıldığı kolda kalır ve birkaç saat sonra da vücuttan atılır.
Astra Zeneca tıpkı Johnson&Johnson aşısında olduğu gibi Truva atı sistemi ile çalışır. Haberci-RNA aşılarından farklı bir tekniktir. Burada da vücudun bağışıklık sistemi, korona virüsüne benzeyen ama tehlikesi olmayan bir virüsle kandırılır. Bu zararsız ama koronaya benzeyen virüse bağışıklık sistemi tepki verir, harekete geçer, korona virüse karşı vücudu koruyacak antikorları oluşturur. Bu virüs de daha sonra vücuttan atılır. Johnson&Johnson aşısının avantajı ise tek dozun yeterli olması. Bu anlamda kullanması çok kolay ve marjinal topluluklara bu aşı ile ulaşılabilir.
M-RNA aşılarındaki m/messenger- vücudumuza ne mesajı gönderiyor?
Messenger-RNA yani haberci RNA teknoloji ile ilgili de çok komplo teorisi var. Türkiye’de bazı gazeteciler dahi, bu m-RNA teknolojisini kullanan aşılarla, insan vücuduna istedikleri mesajı kodlayabileceklerini iddia ettiler. Örneği, bu messenger kısmına, kısırlık yap ya da x hastalığı yarat gibi kodlar yerleştirilebileceği söylendi. Hatta farklı ülkelerin aşılarına farklı mesajlar kodlanabileceği bile savunuldu. Yani sizce bu teknik ile aşı biyolojik bir silah olabilir mi?
Bu kesinlikle mümkün değil. Söylediğim gibi bu aşının içindeki mesaj vücudun, virüsün tacını oluşturan protein yapısını kurması ile ilgili, bunun dışında vücuda şunu ya da bunu yap demiyor. Evet aşı vücuda protein yap diyor ama hiçbir protein kısırlık ya da kalp hastalıklarına yol açmıyor. BU TAMAMEN İNKANSIZ. Bunun yanında m-RNA aşısının DNA’mızı(genetik kodumuzu) değiştirebileceği de söylendi. M-RNA aşısında mesaj RNA (ribonucleïnezuur) olarak kodlandı ve bu RNA’nın, hücrelerimizin merkezinde bulunan DNA’ya geçişi imkansız. RNA, DNA’dan elde ediliyor ama bunun tersi mümkün değil. Bu nedenle de m-RNA aşısının DNA’mızın içine girip yapısını değiştirmesi hiçbir şekilde mümkün değil. DNA dışardan açılması mümkün olmayan son derece güvenli bir kasa gibi. Diğer taraftan tüm aşılar, ilaç firmaları ve devletlerden tamamen bağımsız otoriteler tarafından kontrol ediliyor. Tüm ilaçlar yıllardır bağımsız otoriteler tarafından inceleniyor ve bu durum aşılar için de geçerli. Korona aşısı ise diğer aşılardan çok daha fazla kontrol ediliyor çünkü bu aşı milyonlarca insanda kullanılıyor. Bir ilaç firması aşı ürettiğinde bu aşının hangi bölümünün hangi ülkeye gönderileceğini önceden bilmiyor. Yani daha kötü olan şu kadar aşı Türkiye’ye gönderilsin ya da tam tersi gibi bir durum yok. Böyle düşünmek abzürd olduğu gibi gerçeklerle de örtüşmüyor.
Korona aşılarının uzun vadede yan etkileri var mı?
Covid 19 aşılarının yıllar sonra oluşabilecek etkileri hakkında bugünden bir bilgi var mı?
Aşıların uzun vade yan etkileri olmaz. Bir aşı ancak bağışıklık sistemini çalıştırmaya başladığı dönemde yan etki yaratabilir ki bu da ilk 6 hafta içinde gerçekleşir. Bu 6 hafta tabii ki vücudun virüse kar karşı bağışıklık ve antikor geliştirdiği bir dönemdir. 5 Yıl sonra aşı ile ilgili vücutta hiçbir şey olmaz. Bunu 10 yıllardır aşı kullandığımız için biliyoruz. Aşının yan etkileri sadece 6 hafta içinde olabilir ki bu da milyonda bir görülebilecek şekilde çok az rastlanan bir durumdur. Şu ana kadar Covid 19 aşısı dünyada 200 milyon kişiye yapıldı ve yan etkileri halen nadir diyebileceğimiz sayıda. Bu yan etkiler de alerjik reaksiyonlar, anafilaksi denen alerjik şok veya kolda şişme şeklinde ortaya çıkıyor. Bu saydığımız yan etkiler de 1 milyon aşıda 5 ya da 10 kişide görülen yan etkiler.
Korona virüsü laboratuvarda mı üretildi?
Covid 19 virüsünün Çin’de bir laboratuvarda üretilmiş biyolojik silah olabileceğine dair söylemler hakkında, ne düşünüyorsunuz?
Virüsün biyolojik silah olarak üretilmeye hiç ihtiyacı yok! Virüsler doğada yeterince iyi çalışıyor zaten. Ayrıca bilim insanları yıllardır, yaklaşık 50 yıldır zaten bir salgın bekliyorlardı. 10 Yıl önce H1N1 virüsü ile bir salgın yaşandı. 20. yüzyılın başında İspanya gribi salgınını yaşadık. Salgın yeni bir şey değil, sadece salgın tarihi ve sağlık alanında yeterince bilgimiz yok ve Covid çıktığında sanki yepyeni bir şeyle karşı karşıyaymışız gibi düşündük. İnsanlığın çok kısa bir hafızası var. İnsanlar salgın tarihi hakkında bilgili olsalardı, şu anda yaşadığımız salgın ve çözümleri konusunda daha az tereddütlü olurlardı. Uzmanlar yıllardır her 10 yılda bir salgın hastalıkla karşı karşıya kalacağımızı söylüyorlar zaten. Şu yaşadığımız salgın hiç şaşırtıcı değil. 2009’da H1N1 virüsü vardı 10 yıl sonra Covid!
Salgınların gerçekleşme sıklığı ile globalizasyonun bir bağlantısı var mı? İnsanların çok daha fazla seyahat etmesi, hayvanların farklı bir şekilde yetiştirilmesi gibi…
Kesinlikle! Bu bilimsel olarak da ispatlandı ve gelecekte çok daha fazla pandemi yaşanacak. Bunun yanında da tabii ki giderek artan teknolojik gelişmeler sayesinde de bu salgınlara karşı kendimizi savunacak çok daha fazla malzeme de var elimizde. Covid 19 aşısının 1 yıldan kısa bir sürede bulunması bir tesadüf değil. Yıllardır bir salgın olacağını biliyorduk zaten. 2009’daki H1N1 virüs salgınında ölüm rakamları çok düşüktü ve ta o zamanlar uzmanlar bundan sonra gelecek salgının çok daha ağır olacağını biliyordu ve buna karşı hazırlık yaptılar. Uzmanlar, yeni bir salgın olasılığı için, o zamanlar geçerli olan 10-15 yıllık aşı üretme sürecini nasıl daha hızlandırabileceklerinin cevabını, 10 yıl öncesinden beri arıyorlardı.
Bilim insanları böyle bir salgını bekledikleri için aşıyı da bulmaları uzun sürmedi
Yani uzmanlar Covid gibi bir salgına aşağı yukarı hazırlık yapıyorlardı.
Evet doğru. 2009/2010 yıllarında hemen H1N1 virüs salgınından sonra, uzmanlar bir pandemi olduğunda messenger ya da vektor tekniğini kullanan aşıların gerekli olacağını biliyorlardı. Yani 2020’de aşı tekniği konusunda yeni bir şey bulmadık. İşte bu yüzden çok hızlı bir şekilde Covid 19’un aşısı bulunabildi. Uzmanlar hayvanlarda rastlanan virüsün insana geçeceği, çok hızlı bir şekilde yayılacağı, ve bir felakete neden olacağını tahmin ediyorlardı. Uzmanlar tarafından geliştirilen bu tahmin “ Contagion/Salgın” adlı filminin senaryosuna da ilham oldu. Gördüğünüz gibi Covid viürüsü ile yaşadığımız her şey daha önceden biliniyordu. Ama ne zaman bir vürüs ortaya çıkıyor ve uzmanların tahmin ettiklerini gerçekleştiriyor, insanlar buna şaşırıp,” bu doğal bir virüs değil, insan eliyle üretildi “ diyor. Doğada öldürücü bir virüsün oluşması için her şey mevcut, bilim adamlarının böylesine öldürücü bir viürüs yaratmasına hiç gerek yok zaten. Hayvanların vücudunda milyonlarca virüs var. İnsanlarla temas halinde olan yoğun ortamlarda yaşayan ve dünyayı dolaşan hayvanlarda, özellikle çiftlik hayvanlarında on milyonlarca virüs var.
Korona virüsü variyantları ile mücadelede aşı çok önemli
Daha bulaşıcı ve muhtemelen daha öldürücü varyantların ortaya çıkmasını önlemek için aşılama kampanyası hızlandırılmalı yani.
Evet bu zamana karşı bir yarış. Eğer İsrail’de olduğu gibi, birkaç hafta içinde, çok hızlı bir şekilde aşı yapabilirsek, yeni variyantların ortaya çıkması ve yeni bir krizi önleyebiliriz. M-ARN ve Vektör aşıları bu yeni variyantlara karşı da çabucak uyarlanabiliyor ama buna rağmen virüs çok hızlı değişime uğradığı için yeniden aşı yapmak gerekebilir. Bu virüse karşı mücadelede her bir günün önemi var.
Salgından kurtulmanın tek yolu var: Aşı
Son olarak, bu sağlık krizinden nasıl çıkabileceğiz? Önümüzdeki aylar için öngörüleriniz nelerdir ve normal yaşama ne zaman dönebileceğimizi düşünüyorsunuz?
Ne yazık ki aşı kampanyası düşündüğümüzden daha uzun sürüyor. En önemlisi en zayıf-savunmasız durumda olan grupları bir an evvel aşılamak. En zayıf grupları aşılayarak, virüsün ortamda dolaşmasına bir süre izin vermek ama sağlık sisteminin çökmesi gibi büyük bir tehlikeyi önlemek gerek. Bu çevreleme ve kısıtlama hamlesinin en önemli nedeni; en zayıf, savunmasız kesimin ağır hasta olarak hastanelerin kapasitesini zorlamasını önlemek. Bu savunmasız grup tamamen aşılandığında, normal yaşama doğru büyük bir adım atılmış olacak. Şanslıyız, çünkü son derece etkili aşılarımız var. Her şey aşı kampanyasının hızına bağlı. Şu anda her ne kadar aşı merkezlerimiz yüzde yüz kapasite ile çalışmasa da, her gün binlerce kişi aşılanıyor. Maalesef, aşılamada istediğimiz ilerlemeyi sağlayamıyoruz henüz. Belçika’da yaklaşık 3 ila 4 milyon insan risk altında. Şu anda ( 19 Mart 2021) Belçika’da 800 bin kişi aşılandı. Bu tempoda giderse, 2021’in sonunda normal yaşama dönebileceğimizi düşünüyorum. Yaz mevsimi salgın açısından biraz daha sakin geçer, çünkü insanlar daha çok dışarda olur ve dışarda virüs bulaşma riski kapalı ortamdan 20 kat daha az. Yaz mevsimi kesinlikle biraz dinlenme süreci olur ama eylül ayında önlemlerin azaltılmasından kesinlikle kaçınmak gerek. Bundan sonra da iş aşı hızına bağlı ve dediğim gibi öncelikle tüm zayıf grupların aşılanması tamamlanmalı.
Bu sağlık krizi toplum için hiç bitmeyecek gibi görünüyor.
Bizim için de öyle. 1 yıldır sadece Covid hastalarını tedavi ediyorum ve her hafta insanların boğularak öldüğüne şahit oluyorum. Buna daha fazla katlanamayız. Doktor olarak görevim hastaları iyileştirmek olduğu halde 1 yıldır hastalarımın boğularak ölümünü görüyorum! Toplumun bu salgından bıktığının yeterince farkındayım ama bu krizden tek çıkış yolu var o da AŞI. Virüs kendiliğinden yok olmayacak. Böyle düşünüyorsak, kesinlikle duvara çarparız. Bu salgından kurtulmamıza yardım edecek tek şey var. O da mümkün olduğunca insanı – öncelikle en savunmasızları- çok çabuk aşılamak. Bu yöntemle virüsün ortamda dolaşımını azaltır ve kontrolü mümkün olmayan yeni varyantların oluşmasına engel olabiliriz.
0 Comments