Nederlandse versie van dit artikel: FEZ
Foto: Serge Demaere
Bunun bir hayal olduğunu biliyorum. Ama lütfen fesi karanlık bir tiyatro salonunda bir renk unsuru olarak kullanmama izin verin.
“İnşallah gibi ifadelerden bile kaçındığımı biliyor musun? “ dedi, kırklarında kadın şair arkadaşım kırık sesiyle. Bunun üzerine onun ellerini tutup, gözlerinin içine bakarak; gelenekleri yok saymaması için yemin ettirdim. Öncesinde, hâlâ Osmanlı Mutfağı’nı sunan restorana giderken geçtiğimiz kasabanın dar ve karanlık sokaklarının birinde, yaşlı bir Türk kadınla karşılaşmıştık. Biraz sohbet ettikten sonra, yaşlı kadın gözünde yaşlarla; “bir daha dünyaya gelme şansım olsaydı, başka bir hayatı seçerdim“ dedi.
Bir süre önce, bir sahnede büyük Türk şairi Nazım Hikmet’in şiirlerini okudum. Türkiye’den gelen bir tiyatrocu, beni fesimle görünce, ‘büyük şairin Osmanlı başlığını takmaya karşı olduğunu’ belirtti. Ben, ‘fesin benim için hiçbir sembolik değeri olmadığını’ söyledim. Benim için fes, sadece doğu kültürüne ve genellikle insanlara okuduğum sufi şiirlerime bir atıf aslında.
Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerinde de hayran olduğum gibi, Türkiye manzaralarını çok seviyorum. İklimler filminin son sahnesinde, Doğu Anadolu’nun en doğusunda bulunan onyedinci yüzyıldan kalma İshakpaşa Sarayını gördükten sonra, oraya gitmek benim için kaçınılmazdı. Doğubeyazıt’ta rengarenk bir evin gölgesinde çay içerken, hurma ikram edilmesi… Bir türküyü dinlerken bir kayanın üzerinde iki keklik hayal etmek.. Bitlis’te Beş Minare şarkısını Üsküdar’da bir kafede dinlemek..
Bunun bir hayal gibi olduğunu biliyorum. Ama lütfen fesi karanlık bir tiyatro salonunda bir renk unsuru olarak kullanmama izin verin.
Çeviri: Müjde Paralı Van Gorp
0 Comments