Ne sen haksızsın, ne de ben haklı….
Version française de cet article: Ni tort ni raison
12 yıldır, göç hikayeleri, göç travmaları, aile içi şiddet sorunları, kimlik sıkıntıları ve insana dair bir çok sosyal ve psikolojik sorunları dinliyor ve sonrasında üzerinde uzun uzun düşünüyorum.
İleriki zamanlarda bu konuları daha detaylı sizlerle paylaşacağım.
Bu yazımda, daha genel bir konuyu ele alarak, tıpkı bir terapi seansı gibi sizi küçük bir yolculuğa davet etmek istiyorum.
Doğru ve yanlış kavramları üzerinde biraz durmaya ne dersiniz?
Bu kavramların kimlik ve kişisel gelişimimizdeki önemi büyük.
Daha esnek bir « doğru/yanlış » açılımı, hem kendimize hem diğerine karşı daha ön yargısız yaklaşmamızı sağlarken aradaki duvarların aslında çok da kalın olmadığını gösterir.
Daha doğrusu, kendimize ve şahsi yolculuğumuza köstek olmamanın bir yolu esnek olabilme yeteneğinden geçer.
Yıllardır, Schaerbeek okullarında « cinsel, bedensel ve ilişkisel” eğitim programı kapsamında bir çok Türk asıllı gençle karşılaşıyorum.
Çeşitli hassas konuları konuşuyor ve birlikte tartışıyoruz.
Konularımızın bazıları:
“Kızlar evleninceye kadar bakire kalmalı”
“Evleneceğim kadını veya erkeği ailem seçerse karşı gelemen, çünkü onlar benim ailem ve benim için en doğruyu onlar daha iyi bilir”
“Evlilik içersinde tecavüz olmaz”
Böylece “Erkek adam” “kız kısmı” muhabbeti buyur gider ve ağlanacak halimize bazen gülüp geçeriz.
Çünkü gerçekler hiç de böyle değildir…
Bunun üzerine, en çok rastladığım tepki: “Ülkü hanım, biz Türküz ve bizde böyle” deyip, özgür irade ve düşünce yapılarına adeta kilit vuruyor, kısa yolu seçip kendilerinden (vaz)geçiyorlar….
Ben ise biraz merak, biraz provokasyon katarak, “siz Türk müsünüz, Belçika’da doğmadınız mı?” diye soruyorum.
“Ben de Türk asıllıyım ama ben böyle düşünmüyorum” diyorum.
Hatta “yanında oturan arkadaşında Türk asıllı ama belli ki o senin gibi düşünmüyor” diyorum.
Ve orada beyinlerin usul usul açıldığını hisssediyor ve hepimizin Türk asıllı olmasına rağmen tek doğru olmadığını az da olsa seziyoruz.
Çoğu zaman, doğru ve yanlış kavramlarının, bir kültürün, bir ailenin, bazen ise her hangi bir otoritenin dayattığı inanç sistemi olduğunu görüyorum.
Galiba, bu kavramlar esnemediği sürece hep yanlış anlamaya ve anlaşılmaya mahkum bir Türk asıllı toplumu olarak kalacağız.
Gençlerimizden, “Türk gibi kal” ama “Avrupalı gibi başarılı ol” çelişkisinden kurtarmak için diğerinin doğrusunu merak ile dinleyip kendi doğrumuzla buluşturmak, bazen de eklemek kaçınılmazdır. Kimlik böylece korunması gereken, sınırları dar ve bölünmekten ödü kopan bir oluşum değil , sürekli gelişmeye açık bir bütünlülük hissi olusturur.
(Bu çelişkili yetiştirilme tarzı ise ileriki yaşlarda kişilik bozukluğuna yol açtığı araştırmalarda yer almıştır.)
Eşkıya filminin kült sahnelerinden biri olan, Eşkıya ve Berfo’nun buluşması, beni bu konuda çok etkilemiştir. Bu sahne doğrularımızın nasıl alt üst olabileceğini çok net bir sekilde vurgulamıştır.
Eşkıya 35 yıl hapis hayatından sonra, onu jandarmaya şikayet eden ve sevdiği kadını elinden alan Berfo’dan intikam almak için karşısına geçer. Berfo, “ben ne yaptıysam aşk için yaptım, peki sen Eşkıya aşk için en yakın arkadaşını satar mıydın” der ve ona bir hayat dersi daha verir. Ve tabi orada seyirc, kitlenir. Kim daha çok sevmişti Keje’yi? Doğru olan aşkından vazgeçmek mi, arkadaşını satmamak mı?
Kötü kahraman birden gözümüzde başka bir role dönüşür ve kalıplarımız esnemeye başlar….
Bir yanlış ve bir doğru yol yoktur!
İyi olmak; kabul görmek adına toplumun bize direttiği bir davranış biçimidir, şahsi yolumuz değildir.
Bir çok yol vardır ve bunlardan biri “benim” yolumdur, içinde hem doğruyu hem yanlışı barındıran.
“Benim yolum” kendi doğrum ve kendi yanlışımı geliştirmek adına en doğru yoldur.
Çoğumuz, bir kültüre, bir dine, bir aileye ihanet duygusu hissetmemek adına kendimize ihanet etmeyi seçiyoruz. Psikolojid bu, adı konfor alanı dediğimiz bir konsepttir. Bize diretilen normları gözden geçirip oradan çıkmaktansa rahatsız olup, rahatsız etmemeyi terci ediyoruz.
Sonra mı?
Sonra mağdur olan biz
Galip gelen kimse.
Soruyorum size, başka çaresi olmadığını düşünen bir anne, çocuğunu doyurmak adına gizlice manavdan bir elma çalıyorsa hırsız mıdır?
O elma yasak elma mıdır?
0 Comments