PROF. MARC VAN RANST : “ÖNLEMLERE UYUN! KORONAYI ANCAK BU YOLLA YENEBİLİRİZ”
- KORONA AŞISI SALGINI ÖNLEYECEK Mİ?
- “EN BÜYÜK SORUN KAFELERDE DEĞİL AMA KAPATILMASI GEREKİYORDU”
- “TOPLU TAŞIMAYI TAMAMEN DURDURMAK MÜMKÜN DEĞİL”
- “HER ŞEYİ DEVLETTEN BEKLEMEDEN HERKES İLETİŞİME KATKI SUNABİLİR”
- KUMAŞ MASKELER GÜVENLİ Mİ?
- KORONA KOMİSERİ
- KORONA BAROMETRESİ
- 80 YAŞ ÜSTÜ HASTALAR FEDA MI EDİLİYOR?
- KOMPLO TEORİLERİ
- “DÜĞÜN, KUTLAMA, PARTİ… BU SÜREÇTE KESİNLİKLE UZAK DURUN”
Ulusal Güvenlik Konseyine danışmanlık yapan ve korona krizinde ön plana çıkan isimlerden Virolog Profesör Marc Van Ranst ile yakında okuyucularıyla buluşacak olan Binfikir Düşünce Platformu için korona krizini değerlendirdik. Ekim ayında katlanarak artan korona rakamları korkutucu idi ve korkulan oldu. Prof. Marc Van Ranst, 20 Ekim’de “korona bulaşma rakamlarının katlanarak arttığı bir dönemde olduğumuzu” ve “bu durumun sağlık kurumları ve personeli üzerindeki baskıyı artırarak kontrol edilmesi çok zor bir sürece girdiğimizi” ifade etmişti. Hatta “kimsenin lockdown sözcüğünü ağzına almak istemediğini ama lockdown’un gerekli olacağını” öngörmüştü. Sonuçta her geçen gün katlanarak artan hasta sayısı, önce Liege hastanelerinin hastalara yeterince hizmet veremeyecek noktaya gelmesine, ardından Brüksel de benzer senaryonun yaşanmasına kadar geldi.
Sonunda yeni Federal Başbakanı Alexandre De Croo, 30 Ekim’de Ulusal Güvenlik Konseyi ile yaptığı basın toplantısında 2 Kasım itibariyle sertleştirilmiş lockdown kararını açıkladı. Aslında sertleştirilmiş yarı lockdown olan bu kararlarda 2 Kasım itibariyle 6 hafta boyunca tüm kafe ve restoranların kapatılmasının yanında, temel ihtiyaç malzemesi satılan mağazalar dışındaki tüm mağazaların kapatılması, Brüksel ve Valon Bölgesi’ne ek olarak Flaman Bölgesi’nde de gece sokağa çıkma yasağı getirildi. Evden çalışma imkanı olan tüm işyerlerinde tele-iş mecbur kılındı, aile dışında sadece 1 kişi ile yakın iletişim, dışarda 4 kişi ile maskeli ve mesafeli iletişim, açık havada yürüyüş, spor yapmak dışında hareketliliğin kısıtlanması kararları alındı. Maske takmayan, gruplar halinde dolaşan, mesafeye dikkat etmeyenlere yönetsel cezalar uygulanması gibi baskıcı önlemler de yer aldı.
GÜNLÜK 179 KİŞİ KORONA NEDENİYLE HAYATINI KAYBEDİYOR
An itibariyle Belçika’da 7217 kişi korona nedeniyle hastanede yatıyor. 1.474 kişi yoğun bakımda, bunların 881’i ise suni solunum cihazına bağlı. Geçtiğimiz hafta günlük ortalama 574 kişi korona nedeniyle hastaneye yatarken, günlük ortalama ölüm sayısı ise 179. İçinde bulunduğumuz ikinci dalga korona salgını en yüksek noktasına ulaşmış ve az da olsa günlük hasta sayısı azalmaya başlamış durumda ancak yoğun bakımda suni solunum verilen hasta sayısı ve günlük ölüm rakamları artmaya devam ediyor. Şu anda ise virolog ve epidemiyologlar önlemlere uyulmaya devam edilmesinin salgının gidişatı açısından son derece önemli olduğunu vurguladı.
“BU DURUMA ASLA DÜŞMEYEBİLİRDİK!”
Prof. Marc Van Ranst, şu anda yaşamakta olduğumuz ikinci dalganın bu kadar ağır yaşanmayabileceğini, bu duruma gelmeyebileceğimizi de anlattı: “Aslında bu duruma asla düşmemeliydik! Bu konuda hükümeti bir kaç ay önce uyarmıştık. O zaman bazı uzmanlar, “ortada bir sorun yok, ikinci dalga falan yok, sadece daha fazla test yapıyoruz, vs. dediler” diyerek, aslında virolog olmayan uzmanların önerilerini dikkate almayı tercih eden Wilmes Hükümetini, “bizler çok kızdık ama sonuçta bir işe yaramadı. O zaman virologlara inanmadılar ama biz haklıydık” diyerek 23 Eylül’de korona önlemlerini azaltma kararını eleştirdi.
SONBAHAR TATİLİNİN UZATILMASI
Prof. Marc Ranst ile 20 Ekim öncesi Flaman Eğitim Bakanı Ben Weyts’in okulları ısrarla açık tutma kararını da konuştuk. Van Ranst, “ okulların açık tutulmak istenmesinin toplumsal bir karar olduğunu ve 1. korona dalgasında evlerde kapalı kalan gençlerden tekrar evde kalmalarını istemenin zorluğu, uzaktan eğitimin yarattığı eşitsizlikler ve sıkıntılardan dolayı böylesi bir toplumsal beklenti de olduğunu açıklarken “ama ben Eğitim Bakanı olsaydım, sonbahar tatilini 11 Kasım’a kadar uzatırdım” demişti. Sonuçta sonbahar tatili de 16 Kasım’a kadar uzatıldı ve şu anda azalma eğiliminde olan korona rakamlarında, alınan önlemler ve tatilin uzatılmasının, topluma taşıma araçlarında taşınan insan sayısını da azaltmasının etkili olduğu açık.
KORONA AŞISI SALGINI ÖNLEYECEK Mİ?
Önceki gün Pfizer ve BioNTech firmaları üzerinde çalıştıkları korona aşısının yüzde 90 etkili olduğunu dünyaya duyurdu. Bu açıklama ile birlikte umutlar yükselirken, aşının istenilir düzeyde üretimi ve öncelikle hangi ülke ve potansiyel gruplara uygulanacağı da önümüzdeki yıl ilgileneceğimiz konular arasında gözüküyor. Şu anda dünyada koronaya karşı aşı üzerinde yapılan toplam 259 çalışma olduğu bildiriliyor. Bunlardan 78’i henüz 2. aşama olan hayvanlar üzerinde deneme aşamasında, 52’si ise 3. aşama olan insanlar üzerinde deneme aşamasında. Pfizer ve BioNTech firmalarının bulduğu aşı 3. aşamada 44 bin kişi üzerinde test edilmiş ve olumlu sonuç alınmış. Ancak Johnson&Johnson firmasının üzerinde çalıştığı ve şu anda 60 bin kişi üzerinde test aşamasında olan korona aşısı da umut vadeden aşılar arasında yer alıyor.
Konu hakkında sorularımızı bu haberlerden önce yanıtlayan Prof. Marc Van Ranst: “ Aşı kesinlikle bu sorunun çözülmesine ciddi bir katkı sağlar. Ama tüm problemleri çözmesi başka bir şey. Yüzde yüz işe yarayan aşı ve yüzde yüz tüm insanlara aşı yapılması diye bir şey yok. İnsanların belirli bir oranı aşıya karşı. Hiçbir şekilde aşı yaptırmak istemiyor. Bu durumda insanları mecbur etmek zor. Diğer taraftan aşıyı piyasaya sunmak zor değil. Yılın sonunda bazı aşı türleri piyasaya sürülecektir, bunlar onaylanmış olacaktır. Bazı ülkeler çıkıp “ bizim aşımız var” diyecektir. 10 bin ya da 100 bin aşı üretmek çok zor değil. Asıl zorluk yüz milyonlarca, milyarlarca aşı üretebilmek! Bu yapabilmek zaman istiyor ve dünya çapında kısa sürede gerçekleştirebilecek üretim kapasitesi yok. 2021’in ortalarına doğru belki kitlesel olarak aşı yapılması mümkün olabilir herkesin aşıya ulaşabilmesi 2021’in sonu hatta 2022’yi bulabilir. Bunun için hiçbir garanti yok” dedi.
Dün Sciensano (Belçika halk, tarım ve hayvan sağlığı üzerinde bilimsel araştırmalar yapan federal düzeydeki kurum) araştırmaların, Belçika’da korona aşısı yaptırmaya pozitif bakanlarınyüzde 50, tereddütlü olanların yüzde 33 ve hiçbir şekilde aşı yaptırmak istemeyenlerin ise yüzde 17 olduğunu açıkladı.
Prof. Ranst aşı hakkında sorularımıza şöyle cevap verdi:
Ülkemiz Belçika için sizce 2021’in ortası ya da sonlarında aşı mümkün görünüyor mu?
Çok önemli etik problemler olacak. Öncelikle dünyada önemli risk gruplarına aşı sağlanması istenecektir. Onlara öncelik vermek zorundasınız. Dünyada aşıya çok daha fazla ihtiyacı olan insanlar dururken, Belçika sağlıklı insanlarına korona aşısı yapmak isterse, çok ciddi bir etik sorunla karşı karşıya kalacak demektir. Ülkeler “kendi vatandaşlarımızı korumakla sorumluyuz” diyeceklerdir. Aşıyı üreten firmalar genelde daha adil davranıyorlar. Firmalar “hangi ülkede daha çok ihtiyaç varsa oraya öncelik vereceğiz” diyebilirler. Her ülkenin aşıdan faydalanması mümkün ama bu ülkelerin de önceliği risk gruplarına vermesi gerekir. Sonuçta zengin ülkelere değil en çok ihtiyacı olan ülkelere öncelik verilmesi gerekir. Yoksa etik olmaz.
Peki bunu kim belirleyecek? Dünya Sağlık Örgütü mü?
Dünya Sağlık Örgütü bu alanda etik bir rol oynuyor ama pek yaptırımı yok tabii ki. İlaç sanayinde büyük bir pazar bloku var, bunlar etkili olacak ama sonuçta üretici firmalar aşının adil dağılımını sağlayacak. Bu firmalar salgın sonrası da bir hayat olduğunun farkındalar ve salgın sonrası ürettiklerini satacak pazara ihtiyaçları var. Aşı satışında anlamsız bir şekilde belirli ülkelere öncelik verilerse, salgın sonrası iş yapmak zorunda oldukları diğer ülkelerle ilişkileri ne olacak! Meksika krizi sürecinde de işlerin adil bir şekilde yürümesini sağlayan, firmalardı. Bu defa da aynı şekilde olacağını ümit ediyorum.
Prof. Marc Van Ranst ile Mart ayından beri yaşadığımız korona salgını sürecini, bu süreçte önce Wilmés Hükümeti ardından yeni kurulan De Croo I Hükümeti’nin yaklaşımını, toplumla salgın konusunda kurulan iletişimi, kafe ve restoranların kapatılmasını, maskenin ne kadar koruyucu olduğunu, korona komplo teorilerini ve daha pek çok merark ettiğiniz konuyu sizler için konuştuk:
“EN BÜYÜK SORUN KAFELERDE DEĞİL AMA KAPATILMASI GEREKİYORDU”
Kafe ve restoranların kapatılması çok tartışıldı. Kafe ve restoranların virüsün yayıldığı alanlar olduğu konusunda somut bir bilgi var mı? Neden bu sektör üzerinde bu kadar yoğunlaşıldı?
Öncelikle Horeca (Otel-Restoran_kafe) üzerinde yoğunlaşılmadı. Horeca sektörü virüsün yayıldığı alanlardan biri. Teraslarda oturulduğu sürece sorun yok ama iç mekanlar yeterince havalandırılmıyor. Bir de buralarda yemek yeniyor ve bir şeyler içiliyor ve bu arada maske takılmıyor. Evet yurt dışında bu alanlarda virüsün yayılma riski taşıdığını gösteren bir çok çalışma var ve böylesi bir periyotta bu riski alamayız. Ama bu sektörde çalışanların suçu değil bu. Tabii ki değil. Restoranları kapatmak zorunda mıydık? Olasılıkla hayır. Restoranlarda virüsün yayıldığını gösteren çok az neden var. Ama virüsün bulaşma seviyesinin pik yapmaya doğru gittiği bu ortamda, durumu düzeltecek katkılar sağlaması için panik koşulları önlemleri alındı. Bu pik seviyesini bir an evvel aşağılara çekmek için. Bu tabii ki en büyük sorunun horeca sektöründe olduğunu göstermiyor. Hayır, en büyük sorun evlerde yaşanıyor. Ama buralara çok müdahale edemiyorsunuz. Nerelerde müdahale şansınız varsa oralara müdahale ediyorsunuz. O yüzden de horeca için destek önlemleri, kısıtlamaların beraberinde alınıyor.
“TOPLU TAŞIMAYI TAMAMEN DURDURMAK MÜMKÜN DEĞİL”
İç mekanlarda yeterli havalandırma olması gerektiğinden bahsettiniz. Ama virüsün bulaşma riski olan en önemli alanlardan biri de toplu taşıma alanları. Özellikle Brüksel’de toplu taşıma araçları tamamen dolu ve havalandırma sorunu var. Toplu taşıma araçlarında da daha sert önlemler alınması gerekmiyor mu?
Hayata geçiremeyeceğiniz şeylerden biri de toplu taşıma araçlarını tamamen durdurmak. Pek çok insan genellikle de otomobil alacak maddi gücü olmayanlar toplu taşıma araçlarını kullanıyorlar. Ben de her gün toplu taşıma araçlarına biniyorum ve ortamı çok iyi biliyorum. Tamamen durdurmak mümkün değil ama tramvaylarda, otobüslerde ve trenlerde boş koltuk kalmadığında daha fazla yolcu alınmaması gibi bir önlem alınabilirdi. Ama böylesi bir önlemi de ancak, bu araçları kullanan insan sayısını azalttığınızda yapabilirsiniz. Bu yüzden de evden çalışma teşvik ediliyor. Böylece insanlar hem çalışabilecek hem de iş-ev trafiğini azaltıp, toplu taşıma araçlarının yükü hafifletilecek. Bunu birinci korona dalgasından biliyoruz. Aslında evden çalışmanın tavsiye ve teşvik edilmesinin birincil sebebi bu. Ama kafe-restoran sahiplerinin “toplu taşıma araçları çalışıyorsa biz neden kapatmak zorundayız” şeklindeki tepkilerinden çok rahatsız oluyorum. İşler böyle gitmiyor. Toplu taşıma araçlarını tamamen durduramazsınız. Bu mümkün değil. Bu yüzden horeca sektöründen virüsle mücadelede katkı yapmasını istiyoruz ve bu katkı nedeniyle de onların finansal olarak desteklenmesi gerekiyor. Çünkü bu insanlar ellerinden gelenin en iyisini yaptılar. Pek çok kafe restoran güvenlik önlemlerini son derece iyi bir şekilde aldı ama bazılarında da çok ciddi güvenlik sorunları yaşandı. Genellikle kafe-restoran sahipleri değil ama müşteriler önlemlere dikkat etmedi.
“HER ŞEYİ DEVLETTEN BEKLEMEDEN HERKES İLETİŞİME KATKI SUNABİLİR”
Bu salgın sürecinde vatandaşla iletişim de sıkıntılıydı. Sokaklarda maske takma zorunluluğu ve hijyenle ilgili 6 altın kural afişleri var ama daha farklı iletişim yöntemleri kullanılamaz mıydı? Gençlere ve sokaktaki insana ulaşmak için özel yöntemler olamaz mıydı? Örneğin televizyon kanalları ve her programın altında uyarıcı, bilgilendirici banner gibi..
Bunu salgının ilk zamanları yapabilirsiniz. Ama şu anda 6 aydan fazladır bir salgınla birlikte yaşıyoruz. Hiç kimse ben bu salgını duymadım, bilmiyorum diyemez. Herkes salgını ve ciddiyetini biliyor artık. Sorunu takip etmeyenler var ise onlar da ancak yurttaşlık ve sorumluluk bilincine sahip olmayanlardır ve onları da televizyon programlarının altına banner yerleştirerek ikna edemezsiniz. Bilmek isteyenler biliyorlar, bilmek istemeyenler de aslında biliyorlar. Mükemmel iletişim mümkün değil. Her zaman daha fazla iletişim kanalına ihtiyaç var. 6 Aydan fazladır, nerdeyse 7 gün 24 saat tüm kanallar, tüm haber programları tüm medya organları korona haberleri veriyor. Bundan fazla daha ne yapabilirsiniz!
Evet herkes çok ciddi bir salgın olduğunu biliyor ama siz kendiniz dahi gençlere ulaşmak için tiktok videosu yaptınız. Örneğin göçmen toplumlar… Ben yıllardır Türk toplumu ile çalışıyorum ve Türk toplumuna ulaşmak için afiş, flyer gibi popüler iletişim kanalları yetersiz kalıyor. Dernekler, camiler ve toplumun içinden saygı duyulan insanlarla çalışma yapmak daha başarılı oluyor.
Ama herkes bunu yapabilir. Buna kimse engel değil. Bunu yapacak birilerine hiçbir organizasyon engel olmaz. Belirli bir toplumsal gruba karşı sorumluluk hisseden ve bu alanda çalışma yapmak isteyen herkes bunu yapsın. Hükümetlerin tüm bu farklı toplumsal gruplara ulaşmak için farklı yöntemler kullanması neredeyse imkansız. Herkes bu alanda sorumluluğunu almalı.
Tabii Federal Hükümet’in ya da Brüksel Hükümeti’nin direkt bu toplumsal gruplara yönelik ekstra çalışma yapması zor olabilir. Bunu anlıyorum ama özellikle yerel yönetimler, belediyeler yapamaz mıydı?
Evet ama neden Belediye Başkanı ya da Başbakan’dan bunu yapmasını bekliyoruz? Sorumluluk hisseden her birey, her organizasyon daha yukarılardan bir sinyal beklemeden bunu yapmaya ya da yapmamaya kendisi karar verebilir.
Siz kişisel olarak Ramazan bayramında “Eid Moebarek Vrinden! Dostlar bayramınız mübarek olsun” diye başlayan ve “ ramazan bayramı bu korona zamanlarında büyük bir kutlamadan ziyade küçük aile kutlaması olmak zorunda kaldı. Ama bu günleri aşıp daha iyi şekilde kutlayacağız. Söz veriyorum” şeklinde bir tweet attınız ve bu mesajınız, bu küçük jestiniz Belçika’daki Müslüman toplumunda çok büyük sevinçle karşılandı. Bu dil, bu yaklaşımdan bahsediyorum. Bu şekilde insanlar size güveniyor ve takip ediyor. Hükümet de böyle bir dil, yaklaşım sergileyemez miydi, o zaman bu toplulukları da çözümün içine katmış oluyorsunuz. Öyle değil mi?
Benim bu mesajımın bu kadar dikkat çekiyor olması çok üzücü. Böyle bir şey yaptığınızda bunun çok özel bir durum olmaması, gayet doğal karşılanması gerekirdi.
Böyle dikkat çekiyor olması zaten bu alanda ciddi bir sorun olduğunu gösteriyor.
Evet tam da böyle olması ortada bir sorun olduğunu gösteriyor. Bu fark edilmemesi gereken normal bir durum olmalıydı.Yani bunu yaparak bir istisna olmak, kesinlikle iyi değil.
KUMAŞ MASKELER GÜVENLİ Mİ?
Peki, maske konusu da çok tartışıldı ve hala tartışılıyor. İlk dalga zamanında siz de maske takılmasına şüpheli yaklaşmıştınız.
Salgının ilk zamanlarında yığınlar halinde evde oturuyorduk. Dışarıya çıktığımızda da belirli bir mesafede durduğumuzda maske takmaya gerek yoktu. Eğer dışarda etrafınızda kimse yoksa maske takmanıza gerek yok. Maske taktığınızda karşınızdaki insanı korumak için takıyorsunuz. Yanınızda biri yoksa maske takmanın bir anlamı yok. Çok kalabalık yerlerde, çevrenizde çok insan varsa o zaman tabii ki maske takılması faydalı olur.
Ama insanların kalabalık değerlendirmesi farklı olabilir. Bu yüzden maskeyi mecbur kılmak daha anlamlı değil miydi?
Bir şeyi yapmak ya da yapmamak için sınırlar insanlara göre değişebilir. Ama yaşadığımız ülkede pek çok kural var. Örneğin hava karardıysa arabalarımızın farlarını açarız. Farları açmak için ne zaman karanlık? Bu da kişiden kişiye değişebilir ama gerçekten ne zaman karanlıksa o zaman herkes farlarını açar. Yollar buzluysa dikkat etmeniz gerekir. Yollar ne zaman yeterince buzlu? Yağmur yağıyorsa yeterince manevra yapamazsınız. Ne zaman yağmurlu?… Sürekli olarak önceden belirli yargılar hayatımızı yönlendirir ve bundan kimse şikayetçi olmaz. Ama maske takılması konusunda bir karar vermemiz gerektiğinde bu nerdeyse imkansız oluyor! Yani insanlar maske takacak ciddiyette kalabalık kavramını fark edemiyor.
Ama kumaş maskelerin virüse karşı yeterince koruma sağlamadığına dair Dünya Sağlık Örgütünün de şüpheleri var. Siz ne düşünüyorsunuz?
Bu tartışma 100 kere yapıldı. Profesyonel maskelerin dışındaki hiçbir maske sizin kendinizi korumaz. Maske sadece sizin karşınızdaki insanları, sizden gelebilecek büyük miktarda damlalardan korumak için var. Yani sizin taktığınız maske karşınızdakileri koruma kibarlığı için var. Kumaş maskeler büyük damlalardan mükemmel bir şekilde korur.
KORONA KOMİSERİ
Siz sürekli korona komiseri ya da devlet sekteri önermiştiniz. Yeni hükümetle birlikte sonuçta bir korona komiserimiz oldu. Ama kendisini çok fazla duymuyor ve görmüyoruz? Ne yapıyor, nasıl bir çalışma içinde?
Pedro Facon son derece yetenekli bir devlet görevlisidir. Genelde perde arkasında çalışır. Tabii ki 9 bakanın koordineli çalışması ve genel bir bakış açısı sağlamak için çabalıyor. Bu şekilde çalışan birinin olması son derece iyi bir gelişme. 2009’da Meksika Gribi krizi döneminde benzer bir görevi ben de yaptım. Bu görevin ne kadar yoğun bir çalışma gerektirdiğini biliyorum. Evet iletişim de bunun içinde.
Yaklaşık 1 aydır görevde ama çok duyamadık, göremedik kendisini. Sizce görevini iyi yapıyor mu, yoksa biraz daha zaman vermek mi lazım?
Kamera arkasında, insanların göremediği çok işler yapılıyor. Tabii ki kamera önüne çıkmadığınızda insanlar sizin görünmediğinizi düşünüyor. Bu bir risk. Ama Pedro gerçekten yapabileceğinin en iyisini yapıyor.
Sizin güveniniz tam yani…
Evet kesinlikle güveniyorum. Tabii ki iletişim de bu görevin bir parçası ve genelde çok yorucu bir parçası. Ama tabii ki bu kısmını da yapmak lazım.
Wilmes geçici Hükümeti ve şu anki Federal Hükümet arasında çok net farklar var. Yeni hükümetten korona krizini yönetme ve iletişim gibi alanlarda memnun musunuz?
Tabii ki başka bir başbakan ve başka bir sağlık bakanı. Eğilimi değiştirmeye yönelik adımlar var. Bu güzel. Krizi çok ciddiye alıyorlar. Bu da iyi. Önlemleri hafifletme gibi bir niyetleri yok. Evet şu anda yapmaları gerekenleri yapıyorlar. Ama önümüzdeki haftalarda daha zor kararlar almak zorunda kalacaklar.
KORONA BAROMETRESİ
Korona Barometresini uzun zamandır bekliyoruz. Wilmes Hükümeti hazırlayacaktı yetişmedi. Yeni Sağlık Bakanı Frank Vandenbroeke hazırlık aşamasında olduğunu söyledi ama henüz ortada yok. Bu kadar zor mu bu barometreyi hazırlamak?
Korona barometresi bir çeşit eylem planı. Bundan daha fazlası değil. Şu anda ikinci en yüksek düzeydeyiz ve acil olan eyleme geçmek. Bu süreçte önlemleri azaltmak için hangi rakamlara ihtiyacımız var gibi bir süreçte değiliz. Ayrıca böyle bir barometre ile kendinizi belirli bir plana mecbur ediyorsunuz. Düşünün ki yarın böyle bir barometre var. 1 hafta sonra barometrede planlanandan başka bir şey yapmak zorunda kalıyorsunuz. O zaman gelecek eleştirileri bir düşünün. Çok yıkıcı olabilir. Böylesi bir kriz döneminde esnek olmak zorundasınız ve barometre ile kendinizi sınırlarsınız.
O zaman siz barometre taraftarı değilsiniz?
Eğer sağlık bakanı olsaydım böyle bir barometreye gerek görmezdim. Tabii ki bir perspektif sunmalısınız. Nasıl ve ne yapacaksınız bunları belirlemek lazım. Ama bu planı tüm detayları ile yayınlamazdım. Çünkü böylesi bir planı sürekli değiştirmek zorunda kalacağınızı önceden biliyorum. Pek çok insan da bunu anlamayacak. Böyle bir barometreyi sunduğunuzda barometreye göre davranmadığınız için eleştiri alacaksınız. Bu da gereksiz bir şekilde vaktinizi alacak.
Benzeri bir durum Flaman okullarındaki renk kodu uygulamasında yaşandı. Eğitim Bakanlığı da kendi renk kodlamasına uymadığı için eleştiri aldı.
Evet tamamen aynı. Tabii ki. Böyle bir barometre yaptığınızda bazı şeyleri geçerli sebeplerle bu barometreye göre yapmamak durumunda kalacaksınız ve bu durumda çok fazla eleştiri alacaksınız. Çok hassas. Çok geniş bir çerçeve sunmalısınız ama uyamamak zorunda kalacağınız tüm detayları vermek doğru değil.
80 YAŞ ÜSTÜ HASTALAR FEDA MI EDİLİYOR?
Dün 80 yaş üstü biri ile karşılaştım ve bu korona sürecinde hastanelerin, doktorların yaşlılara tedavi sunmak yerine gençlere tedavi sunmayı tercih ettiklerine inandığını söyledi. Yaşlı nüfusta böyle bir korku var. Sizce haklılar mı?
İnsanlar korkuyorlar. Anlayabiliyorum. Yaşa bağlı olarak karar verilmiyor. Ama yoğun bakım çok dolu olduğunda, aslında dolu olmasa bile 90 yaşındaki bir insanı solunum cihazına bağladığınızda bunu kaldıramaz. 90 Yaşında çok sağlıklı olanlar olabilir o zaman rahatlıkla yapılabilir. Ama 90 yaşında ve hassas bir hastayı, solunum cihazına bağlasanız da kurtaramazsınız. O zaman bunu yapmamalısınız. Bu çok zor bir karar. Ciddi sağlık sorunları olan hastaları solunum cihazına bağlasanız da kurtarmanız mümkün olmuyor. Bu seçimi hastaların kendileri de yapıyorlar. Bu acıyı boşuna çekmeyeyim diyorlar ve solunum cihazına bağlanmak istemiyorlar. Ama şundan emin olun ki bir hastanın çok küçücük bir kurtarılma şansı bile varsa ve en son yoğun bakım yatağı bile olsa, o hastanın kurtarılması için gereken her şey yapılacaktır. Böylesi kararlar örneğin kalp ameliyatlarında da alınıyor. Eğer 95 yaşındaki bir hasta kalp ameliyatını kaldıramayacak koşullarda ise ameliyat gerekli olduğu halde yapılmıyor. Bunu kabul etmek zorundayız.
KOMPLO TEORİLERİ
Korona salgının başından beri çokça komplo teorisi üretildi. Koronanın yalan olduğu ya da 5G teknolojisinin koronaya neden olduğu gibi.. Bu korona komplo teorileri hakkında ne demek istersiniz?
Eğer bir şey pek olası gözükmüyorsa, olasılıkla gerçek değildir! 5G ve korona! Saçma. Korona virüsünün var olmadığını söylemek, çok naif. Yani tamamen aptalca! Buna inanıyorsanız.. Yani sizi pek çok şeye inandırabilirim! Bu çok yanlış. Bunları başkalarına yayanlar da çok kötü bir şeyle meşguller. Bunlar çözümün değil, sorunun bir parçası oluyorlar. Bu tür teoriler dikkat çekici bir şekilde kalıcı oluyor ve son derece yanlış.
“DÜĞÜN, KUTLAMA, PARTİ… BU SÜREÇTE KESİNLİKLE UZAK DURUN”
Son olarak Türk Toplumu için özel ve genel olarak tüm topluma ne mesaj vermek istersiniz?
Alınan korona önlemlerine uyun. Yurttaşlık bilinci kelimesi, eski kafalılık gibi görünebilir ama buna hepimizin ihtiyacı var. Çok dikkatli olun. Özellikle yaşlılarımız için dikkatli olun. Bu virüsten ölenler daha çok onlar. Pek çok ailenin farklı yaş gruplarıyla birlikte yaşadığını biliyoruz. Onların ekstra dikkatli davranması şart. Bu kesinlikle gerekli. Özellikle bu süreçte kesinlikle kutlama yapmayın. Bu süreçte herhangi bir sebeple kutlama kesinlikle kabul edilemez. Alınan önlemlerin sadece başkalarını korumak için değil, sizleri korumak için de olduğunun farkına varın. Bu süreçte kutlama organize etmeyin, kutlamalara katılmayın. Çünkü bu kutlamalarda çok çok fazla virüs bulaştığını biliyoruz. Gerçekten çok çok fazla. Bu kutlamalarda yaşlı ve genç kuşak bir araya geliyor, gelmese bile öyle 1-2 kişiye virüs bulaşmıyor. 50 Kişilik bir kutlamada 35 kişi virüs kapıyor. Bu 35 kişi kliniğe geliyor. Bu çok ciddi bir problem. Bu süreçte parti yapmak, katılmak kesinlikle sorumsuzluk. Büyük küçük hiçbir parti, kutlama organize etmeyin, katılmayın. Ne kadar çok olursa o kadar mutlu olacağımız bu kutlamaların da zamanı gelecek.
0 Comments